Akıl ve zeka farkı
Sürüngen beyin ve limbik sistem; içgüdülerimiz ve duygularımız. Bunların üstünde ise korteksimiz var. Korteks; doğumdan itibaren tüm deneyimlerimizi kapsayan bölgemiz. Hangi nöron yolundan elektrik geçtiği, hangi duygusal deneyimin sinapsları şekillendirdiğine kadar bildiklerimiz, karakterimiz, tercihlerimiz buraya kayıtlı.
Dolayısıyla “zeka” da korkteks ile ilgili. Üzerine çalıştığımız konuda zekileşiyoruz. Çünkü beyin; sık kullanılan nöron yollarında miyelinler oluşturuyor. İlk kez kullandığınızda olmayan bağıntılar kullandıkça şekilleniyor. Matematik işlemlerini kafanızdan yaparsanız, bir süre sonra işiniz kolaylaşıyor. Beynimiz, az enerji harcamaya evrildi. Bir yolu sürekli kullanıyorsanız o yoldan elektrik geçmesi kolaylaşıyor.
Dahası; sürekli kullandığınız yoldan elektrik geçmesine meyilli oluyorsunuz. Kantinde her gün kahve ile çay arasında kalıyorsunuz diyelim. 5 kez çay, 10 kez kahve seçtiğinizde sonraki sefer ne seçtiğiniz çok da fark etmez. Ama 10 kez çay, 50 kez kahve seçtiğinizde şöyle bir şey olur; beynimiz kahveyi seçmek ister. Çünkü o yoldan elektrik geçmesine meyillidir. Bağımlılıklar, alışkanlıklar böyle oluşur. Deneyimlerimiz sonraki davranışlarımızı şekillendirir. Sık kullandığınız yoldan elektrik geçmediğinde kendinizi kötü hissetmenize neden olur, böyle oluyorsa o şeye alıştığınızı anlayabilirsiniz.
Kortekste sık kullanılan nöron yollarından enerji geçmenin kolaylaşması için bağıntılar ve miyelinler oluşması evrimsel açıdan gerekliydi. Çünkü doğada enerji çok kıymetlidir ve genler sahip olduğu enerjiyi hayatta kalacak şekilde kullananlardan devam etti. Korteks sürekli daha az enerji harcamaya çalışıyor; buna ustalaşma, öğrenme, alışma vs. diyoruz.
Dolayısıyla görüldüğü gibi sık kullanılan yolların etkisindeyiz. Hayatımız önceden yaptığımız tercihler ve karşılaştığımız tesadüfi koşullara göre şekilleniyor. Karakterimiz, tercihlerimiz, kurallarımız olarak tanımladığımız şeyler deneyimlerin sonuçları. Algoritmayı tesadüfi koşullara göre kuruyor, sonra buna uyarak rahat ediyoruz. Böylece o yol daha da sağlamlaşıyor, artık alışkanlıklarımızın dışında tercih yapmak çok zor oluyor.
Peki yapabilir miyiz? Yapabiliriz. İnsan beyni kortekste tanımlı bağıntıların haricinde de kararlar alabilir, nöron yolları ve sinapslar ne dese de tersini yapabilir. Buna düşünmek diyoruz ve frontal lob ile özdeşleştiriyoruz. Sürüngen ve memelilere göre geniş bir korteksimiz var ve deneyimler bizim için çok önemli. Deneyimlerle duygu ve içgüdüleri baskılayabiliriz. Ama frontal lob; korteksi bile yok sayabilmemizi sağlar. Frontal lobu da “akıl” ile özdeşleştirebiliriz.
Yani görüldüğü gibi akıl ve zeka birbirinden çok farklı kavramlar.
Şimdi akıl ve zeka arasında bilinmesi gereken biyolojik bir fark da var. Günlük hayatta iki farklı modumuz var; otomatik süreç ve derin düşünme modu. Günün büyük çoğunda otomatik sistemdeyiz, korteksteki bağıntıların akışına bağlı yaşıyoruz. Çoğu zaman ne yaptığımız üzerine düşünmüyoruz, çok az derin düşünme moduna geçiyoruz. Çünkü derin düşünme çok enerji harcayan bir faaliyet; gün boyu derin düşünecek kadar enerji ayıramazdık. Ayrıca hayatta kalmak için işlevsel olmazdı. Ses duyduğunuz anda kafanızı eğerseniz hayatta kalırsınız, dönüp ne olduğuna bakarsanız genleriniz devam etmez. Beynimiz çoğu şeyi otomatikleştirmeye çalışır; böylece gerekli bir anda bu otomatik kararları kullanır. Sehpanın köşesine ayağınızı çarparsanız sinapslar şekillenir, sonraki sefer masanın yanından geçerken düşünmenize bile gerek olmadan beyin ayağınızı nereye attığınıza dikkat eder.
Sürekli yüksek enerji harcamak istemeyen beynin her şeyi otomatikleştirmesi; derin düşünme moduna geçmekten kaçma isteğimize neden oluyor. Oysa derin düşünme; yani frontal loba geçme, yani aklını kullanma; bizi insan yapan yönümüz. İnsan günlük hayatta bu moda geçmemek için uğraşır. Geçtiğinde de kurtulmak ister. Bunu bazen limbik sisteme geçerek yapar. Örneğin ders çalışmak gerektiğinde duygusallaşması gibi. Ya da hayati karar vermesi gerektiğinde dizi izlemesi gibi. Modern insan günlük hayatta düşünmekten kaçmak için yemek yerken dizi izliyor, otobüste oyun oynuyor, duşta müzik dinliyor, yatmadan önce bile yatakta düşünceleriyle başbaşa kalmamak için kendini oyalıyor.
Ama bu sadece sorumluluktan kaçarken değil; başarılı insanların da gündemi. Diyelim ki çok yeteneklisiniz. Resim ve müzik; her ikisinde de iyisiniz. Ama resim konusunda övgü aldınız; sonraki sefer resim yapmak daha iyi hissettirir. Çoğu insan; övgülerin ve başarılı olduğu yönlerin güdümünde tüm hayatını şekillendirir. O nöronlardan elektrik geçmesi kolaylaştığı için kendisini kötü de hissetmez. Ama asla durup düşünecek vakit gelmez. Kendini iyi hissettirdiği yöne; korteks yönüne, yeteneğe ya da zekasının yönüne doğru gider. Yani asla hayatı ile ilgili kararları üzerine düşünmez, akışına bırakmıştır.
Başka bir örnek; ders çalışmak olabilir. Hiç ders çalışmayan biri düşünmekten kurtulmak için nasıl kendini oyalıyorsa, çok başarılı bir öğrenci de sürekli çalışarak düşünmekten kurtulur. “İneklemek” dediğimiz şeyi; frontal loba hiç geçmeden sürekli çalışmak olarak tanımlayabiliriz. Zaten başarılı olduğun ve iyi bir şey yaptığını düşündüğün için; yapması kolay olan şeyi yapıp kurtulursun. Yeniden yeniden her sabah yapmak gereken ve kolay olan bellidir; biraz daha çalışmak. Bu açıdan Bacon’un dediği gibi; “Tüm vaktini çalışmaya adamak tembelliktir.”
İkisi de kortekste, ikisi de deneyim. İkisi de dopamin salgılıyor; biri oyun oynayıp mesaj aldıkça salgılayabilir, diğeri bölüm atladıkça, konu bitirdikçe, sınav geçtikçe. Hazzı nasıl kullandığınız size kalmış bir şey; ama ikisi de düşünmekten kurtulma yoluna dönüşebilir.
Gördüğünüz gibi; zeka bizim için dezavantaj olabilir. Sürekli değişen deneyimlere yeniden ve sürekli adapte olabilmek için geniş bir kortekse sahibiz. Korteksimizde tanımlı bağıntıları sağlamlaştırmak muhtemelen tarih boyu avantajdı. Bir savaşçı defalarca antrenman ve tecrübe sonucu artık kılıcı kullanmakta ustalaşırdı. Önceden tanımlanmış bağıntılar ani karar vermesi gereken bir koşulda oldukça işine yarar ve hayatını kurtarırdı. Ama bugün tanımlı bağıntılar dezavantaj oluyor çünkü koşullar ve çağ sürekli değişiyor. Bir şeyde ustalaşmanız, yepyeni bir koşula adapte olmanızı zorlaştırıyor.
5000 kez sigara içtiniz. Korteksinizde bağıntılar şekillendi. Artık içmeyince kendinizi ölecekmiş gibi hissediyorsunuz. Ama frontal lobu kullanabilirseniz; bir daha asla sigara içmeyebilirsiniz. Örneğin, frotnal lob olaylardan ders çıkaran beyin bölgemiz. Kanser hastası birinin çektiklerini görüp bir daha sigara içmemeye karar verebilirsiniz. Ne kadar zor olsa da; korteksiniz hala sigara istese de bir daha ömür boyu içmeyebilirsiniz. Ama düşüncenin sağlayabildiği budur; korteksin, limbik sistemin, sürüngen beynin dediklerinin haricinde de bir şeyler yapabilmek.
Ama normal insan düşünmeye az önem verdiği için; kortekse direnmek çok zordur. Önceden tanımlı bağıntı bir yöne elektrik akışı ister; frontal lob bu akışa direnmeyi gerektirir. Üstelik buna direnmek, bu akıştan daha fazla enerji harcamak demektir. Beyniniz bunu istemez, kolay olanı ister. Düşünen insanların başardığı budur. Övgü, yetenek, bilgi, zeka, ödüller, hazlar, duygular ne derse desin; ne yapmak gerektiğini bunlardan bağımsız gerçekleştirebilirler.
Şimdi örnek verelim.
Steve Wozniak, müthiş bir elektronik dehası olarak harika cihazlar tasarlıyordu. Kendi işinin yanında keyif için uğraştığı cihazlar, Steve Jobs’un dikkatini çekti. Birlikte ilk kişisel bilgisayarlardan birini ortaya çıkardılar ve “Apple” şirketini kurtular. Steve Jobs, bilgisayar sektörünü değiştirdiği yetmez gibi; “iPad” ve “iTunes” ile müzik sektörünü, “Pixar” ile sinema sektörünü, “iPhone” ile telefon sektörünü değiştirdi. Steve Wozniak’ın deyimiyle; tasarımcı, yazılımcı, mühendis ya da başka bir şey bile değildi. Hiçbir konuda hiçbir uzmanlığı olmayan biri nasıl girdiği her sektörü değiştirip trilyon dolar değerine ulaşan ilk şirketi kurdu? Dünyanın en zeki ve deha insanları onun emrinde maaşlı olarak çalışırken; Steve Jobs’u ayıran neydi?
Steve Jobs’un üç biyografisini okudum, iki filmini izledim. iPhone lansmanı ve “Aç kal, budala kal” hayatımdaki en ilham verici videolardan. Ve gördüğüm kadarıyla şunu söylemek isterim; Steve Jobs dünyada en fazla aklını kullanmaya çalışan; zekanın, yeteğin, başarının büyüsüne kapılmayıp, korteksin akışına kapılmayıp akıl modunda kalan insan. Daima aklını kullanmanın bir parçası da; zeki insanların da zekalarından yararlanmaktır, onlar yerine zeki olmaya çalışmak değildir.
Genç Steve Jobs, üniversitede derslere girmeyi reddediyor. En sevdiği derslere keyif için giriyor. Kırlarda uzanıyor, evrenin anlamı üzerine düşünüyor. Hatta kalkıp Hindistan’a gidiyor. Kitap okuyor, müzik dinliyor. Sürekli aslında ne yapmak ve neyin nasıl olması gerektiği üzerine düşünüyor. Zeka geliştirmenin pratik yolları vardır ama akıl için öyle değil. Düşünmeyi öğrenmenin basit bir formülü yok, insan sayısı kadar düşünce biçimi var.
Wozniak, bir deha olarak kodları ekranda gösteren bir cihaz üretmiş. Ama Wozniak’a kalsa bu inanılmaz çalışma evinin köşesinde kalırdı, ne kadar çabalasa da onu dünyaya duyuramazdı. Çünkü zekayı aşırı kullanmanın bir başka avantajı; günlük işlevlerin ve aklı kullanmanın önüne geçmesidir. Bu apayrı bir konu ama “idiot savant” üzerine yazılara da bakılabilir. Zeka arttıkça aklımızı kullanmaz oluruz.
Tarihin en ilham verici sunumlarından biri. Akıllı telefonların başlayıp tuşlu telefonların bittiği gün.
Wozniak yerine düşünelim. Dünyada binlerce deha var. Dehayı zeka ile tanımlıyoruz. En büyük üniversitelerde okurlar, hayat boyu yüksek not alırlar, sınavlardan inanılmaz puanlar alırlar. Dereceyle bitirdikleri okullardan büyük şirketlere giderler. Burada da ömür boyu başarılı olurlar. Çok çalışırlar, pek çok şeyin çözümünde görev alırlar. Ama dünyayı değiştirmezler ve akıllı insanların emri altında çalışırlar. Zeka satın alınabilir bir şeyken akıl bulunmaz bir şeydir. Steve Jobs bu ürünü aldı, onun “ne olduğunu” anladı, Wozniak’ın anlamadığı bir şeydi o. Onunla bilgisayar tarihini değiştirdi. Kişisel bilgisayarlar insanların evine girdi.
Steve Jobs filminden müthiş bir sahne. “Ne yaparsın sen? Kod yazamazsın, tasarımcı değilsin, mühendis değilsin. Ne iş yaparsın sen?” “Ben orkestrayı yönetirim”
Bilgisayardaki inanılmaz başarıdan sonra Steve Jobs halka arz sonrası ömür boyu yetecek paraya sahip olmuştu. Hiçbir ürünün bir sonrasında aynısının daha iyisini yapıp garanti yoldan büyümeye gitmedi. Sürekli aklını kullanmak sonrası çağın gerekliliklerine uygun yeni ürünler tasarladı; öyle ki çağın ötesine geçti ve şirket geri kaldı. Steve Jobs’un her sektörde aklını nasıl kullanıp çağı yakaladığını anlatmak için kitap yazmak gerekir.
Aklını kullanmakla ilgili pek çok örnek varken neden Steve Jobs derseniz sebebi şu; diğer insanlar bir alanda aklını kullanıp başarıya ulaştıktan sonra o alanda ilerliyorlar ya da güvenli yoldan zeka kullanıp düşünmekten kuruluyorlar. Steve Jobs, her alanda ve üründe yeniden ve yeniden aklını kullanmayı seçiyor ve asla zekasının akışına kapılıp kendisini otomatik moda almıyor. Kendisini sürekli yeniden rahatsız ederek ilerliyor.
Bu çağdaki herhangi bir genç, ne için çalışması gerektiğini düşünmek üzerine çok vakit harcamalı. Hayatı ancak böyle kurtulur. Onun yerine sistem tüm vaktini alarak onun düşünmesini engellemeye çalışıyor. Ders çalışarak ya da çalışmayarak; bir şekilde sürekli korteksi meşgul olduğu için asla frontal lobu kullanamıyor, zaten bu kolayına geliyor. Sonuçta başarılı olsa da olmasa da; hayat boyu istemediği işte çalışması gerekiyor. Çağ değişip sektörü başka bir şeyden etkilendiği anda da işi ve hayatı tehlikeye giriyor. Her gün yeniden ve yeniden aklımızı kullanmak zorundayız.
Otomatik moda bazı şeyleri alıp hızlanıp tecrübe kazanmak iyi ama bu akışa kapılıp tüm hayatı buna teslim etmek çok kötü. Bugün aklınızı kullandınız, sizin için iyi olanlarla ilgili düşündünüz. Örneğin ders çalışmaya başladınız. Matematikte başarılı olduğunuz, iyi hissettiniz ve artık sadece matematik çalışıyor, yazacağınız bölümlerin matematikle ilgili olmasına uğraşıyorsunuz. İşte hata böyle başlıyor. Nede başarılı olduğunuzdan bağımsız sürekli yeniden koşulları düşünmek gerekli. Bugün başarılı olduğunuz şeyle hayat boyu yapmak istediğiniz farklı olabilir; korteks sürekli değişkendir, nede başarılı olduğunuz da değiştirilebilir.
Aklı kullanacak vakit bulmak için neler yapmalı; akıl için böyle bir basit formüller yok. Sürekli çalışmakla günde şu kadar saat okumakla ilgili değil. Düşünmekle ilgili ve insan sayısı kadar formülü var. Sizin daha iyi düşünmeniz için neye ihtiyacınız olduğunu keşfetmek sizin işiniz. Zaten bu yüzden kimse düşünmüyor, herkes çalışmayı tercih ediyor. Ya da daha kötüsü; korteksi çalışmak dışında pek çok şeyle meşgul ediyor. Sosyal medya, oyun, dizi vs. Eğer düşünmeyecek ve korteksi sürekli oyalacaksanız; bari dopamin kaynaklı hazzı en azından çalışmaya yönlendirip hayatta başarılı olabilirsiniz.
Bu arada düşünmenin önünü açacak bazı şeyler yapmak da mümkün olabilir. Bunları bir sonraki yazıya bırakalım. Şimdilik sadece düşünmeye önem verin ve her gün düşünecek vakit bulun. Gerisi kendiliğinden hallolur.
Kaynaklar
- Hızlı ve Yavaş Düşünme (Otomatik düşünme ve derin düşünme modları)
- Yanılgının İcadı, Abdullah Reha Nazlı (Üçlü beyin sisteminin nasıl çalıştığı)
- Beyin Nasıl Özgürleşir, Abdullah Reha Nazlı (Akıl ve zeka farkı, yetenek dezavantajı üzerine)
- Yaşlandıkça Hayat Neden Çabuk Geçer, Douwe Draisma (aptal dahi sendromundan örnekler)
- Beyindeki Hayaletler (nörolojinin biyolojisi üzerine detayların kaynağı)
İlgili yazılar